Etiket arşivi: Toplantı

Danıştay’ın kuruluş töreninde gerginlik

Danıştay’ın 146. kuruluş yıldönümü etkinliği devletin zirvesini buluşturdu. Törene ilk olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geldi. Erdoğan’dan sonra CHP lideri salona girdi.

 

Başbakan Erdoğan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu konuşurken “Edipsizlik yapıyorsun” diyerek salonu terketti. Feyzioğlu, Erdoğan’a “Edepsizlik yapan ben değilim sayın Başbakan” diye karşılık verdi.

İKİ LİDER ARASINDA MESAFE

Kılıçdaroğlu, Başbakan’la tokalaştıktan sonra yerine oturdu. İki lider arasındaki mesafe dikkat çekti.

Danıştay‘ın konferans salonunda yapılan kuruluş yıldönümü etkinliği yargı camiası ile siyaset dünyasını buluşturdu.

 

danıştayDaha sonra kendisine ayrılan yere geçti. Salona Erdoğan’ın ardından CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu geldi. Kılıçdaroğlu salona girdikten sonra ön sırada oturanlarla tokalaştı. Erdoğan ile de tokalaşan Kılıçdaroğlu daha sonra ön sıralarda kendisine ayrılan yere oturdu.

Salona gelen Genelkurmay Başkanı Necdet Özel de Erdoğan ile tokalaştıktan sonra yerine geçti.

Törene en son gelen ise Cumhurbaşkanı Abdullah Gül oldu. Gül, salona girdikten sonra ön sırada oturanlarla tokalaştı.

Gül’ün yerini almasının ardından tören başladı.

Önce Saygı Duruşu’nda bulunuldu. Sonra İstiklal Marşı okundu.

 

 

 

DANIŞTAY BAŞKANI’NDAN MÜDAHALE UYARISI

Daha sonra kürsüye çıkan Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, şunları söyledi:

“Yargı kararlarına ve yargıçlara eleştiri getirilirken, yargı ve yargıçlar idarenin yandaşı ya da idarenin faaliyetlerine sürekli engel çıkaran bir güç gibi değerlendirilmemelidir. Yargı sürecinin sağlıklı şekilde işleyebilmesi için bir taraftan yasama ve yürütme, yasal yetkilerini kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun kullanmalı, diğer taraftan yargıçlar da uygunsuz müdahalelerden kendilerini olabildiğince korumalıdır.

 

 

ELEŞTİRİLER KARARI AŞARAK YARGIYI ELEŞTİRİYE DÖNÜŞMEKTEDİR

Yargı kararının eleştirisi ile yargı organının eleştirisi aynı anlam ve sonucu içermemektedir. Kimi kzaman bu eleştiriler kararı aşarak, yargıyı eleştirmeye dönüşmektedir. Yargının saygınlığının zedelenmesi bir ülke bakımından yıkıcı etkilere yol açar

AJANSLAR

Yaş öncesinde zirve toplantısı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında bugün başlayacak olan Yüksek Askeri Şura (YAŞ)toplantısında TSK’nın 2013-2014 komuta kademesi şekillenecek.
Erdoğan başkanlığında bugün başlayacak YAŞ toplantısına saatler kala, Ankara kulislerine çarpıcı bir iddia yansıdı. Erdoğan’ın Orgeneral Kalyoncu’nun Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanmasına soğuk baktığı ileri sürüldü.

toplatıJandarma Genel Komutanı Bekir Kalyoncu’nun 2006 tarihli bir belgede Karargâh Evleri yöneticileri arasında adının geçmesi ve PKK’nin çekilme sürecinde Jandarma faaliyet raporuna yazdığı, “Ülke bütünlüğünün parçalanmasına yönelik tehditlerin, içte ve dışta artan yoğunlukta güç kazanma çabası karşısında, iç güvenliğin sağlanması ve korunması öncelik kazanmıştır” ifadesinin hükümette rahatsızlık yarattığı ileri sürüldü.
Ancak Milliyet’e bilgi veren askeri kaynaklar, Kara Kuvvetleri Komutanlığı atamasında TSK teamüllerine uygun davranılacağını belirtti.

 

 
Bu Şura’da kuvvet komutanı olması durumunda 2015’te Genelkurmay Başkanlığı’na getirilecek Kalyoncu’nun kuvvet komutanı atanmaması halinde ise emekli edilmesi gerekiyor. Kalyoncu’nun emekli olması durumunda, Kara Kuvvetleri’ndeki atama zinciri kopacak. Bu durumda en kıdemli komutan olan EDOK Komutanı Orgeneral Yörük Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na getirilecek ve Genelkurmay Başkanı olmasının da önü açılacak.
Orgeneral Ataman’ın da 28 Şubat şüphelisi olması nedeniyle halen görev yaptığı ve en prestijli ordu komutanlığı olarak değerlendirilen 1. Ordu Komutanlığı’ndaki görevini sürdürmesi ya da Jandarma Genel Komutanlığı’na atanması olasılığı düşük görülüyor.

 

 

 
Salı günü Başbakanlık Resmi Konutu’nda bir araya gelen Özel ve Erdoğan dün de yine kısa süreli başbaşa görüştü. Özel, dün ayrıca Çankaya Köşkü’ne çıkarak Cumhurbaşkanı Gül’e de YAŞ süreci hakkında bilgi verdi. YAŞ üyeleri dün Genelkurmay Karargâhı’nda Özel tarafından verilen iftar yemeğinde de buluştu.
Zirvelerde TSK Personel Kanunu’nun “Kuvvet Komutanlığı’na atanan orgeneral-oramiraller 2 yıl bu görevde kalabilirler. Bu süre, Genelkurmay Başkanı’nın teklifi, Milli Savunma Bakanı’nın inhası, Başbakan’ın imzalayacağı ve Cumhurbaşkanı’nın onaylayacağı kararname ile bir yıl daha uzatılabilir. Görevdeki kalış sürelerinin tesbitinde, atanmış bulundukları yılın 30 Ağustos tarihi esas alınır” yönündeki 49. maddesinin (i) bendinin bu yıl uygulanabileceği ifade ediliyor.

Başbakan Erdoğan’dan önemli açıklama

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan: “Hangi ülkede olursa olsun, her darbe gayrimeşrudur” “Bize günlerce Tahrir Meydanı’nı gösterdiler. Bize günler boyunca Cumhurbaşkanı Mursi’ye karşı protestoları gösterdiler. Tahrir Meydanı’nda gösterilerin olması bir darbeyi meşru hale getirmez. Eğer meydanlar bir göstergeyse, o zaman Adeviye Meydanı’nı nereye koyacaksın” “Bugün ise işte Mısır’da gördüğümüz gibi meydanlar medya, sosyal medya, illegal gösterilere zemini hazırlıyor ve silahlı güçler, onun arkasından gelebiliyor. Tüm bu oyunların, senaryoların hesaba katmadığı bir nokta var. Onların nasıl tuzakları varsa, Allah’ın da bir tuzağı var. Halkların da bir tuzağı var” “Rabbim, Mısır halkına sabırlar niyaz etsin. Ve hiç bir oyuna gelmeden, provokasyona gelmeden şu anda Adeviye Meydanı’ndaki kardeşlerimiz de sabırla bu süreci devam ettireceklerine inanıyorum. Şiddete başvurmadan, elinde güç bulunduranlar ne yaparsa yapsın, onlar sabırla bu süreci demokrasi içerisinde sürdürecek” “En büyük meydan Taksim Meydanı değildir. Kazlıçeşme’dir. Kazlıçeşme’den daha büyük bir meydan var. O da sandıktır..

 

başbaka-erdoğanBaşbakan Recep Tayyip Erdoğan, MÜSİAD‘ın Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlendiği iftara katıldı. İftardan sonra Başbakan Erdoğan, gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Srebrenitsa Soykırımı’ndan duyduğu üzüntüyü dile getiren Başbakan Erdoğan, “Boşnak katliamında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum” dedi. Katliamın çifte standart olduğunu söyleyen Başbakan Erdoğan, “Aynı çifte standart yaklaşımı, şu anda Suriye’de ve Mısır‘da görüyoruz. Suriye’de 100 bini bulan insan öldürüldü. Ne yazık ki ciddi bir ses yaklaşım yok. Suriye halkı dünyanın ilgisizliği nedeniyle hergün çok acı katliamlar yaşıyor. Mısır, çok acıdır ki demokratik ülkeler tarafından destekelenen bir askeri darbe nedeniyle yalnız kalmanın, yalnız bırakılmanın derin acısını yaşıyor. Acı hadiseler yaşandıktan sonra fiziki yaralar tedavi edilse de, kalpler tamir edilemiyor. Kalplerdeki yaraya malesef şifa bulunamıyor. Türkiye olarak özellikle İslam coğrafyasında derinleşen adaletsizlik ve güvemnsizlik duygusuna her fırsatta dikkat çektik. Birleşmiş Milletler nezdinde, NATO‘da, Avrupa Birliği‘nde, Amerika‘da, Rusya, Çin gibi ülkeler nezdinde bölgedeki rahatsızlığı, nedenlerini, sorunları çok samimimi bir dille ifade ettik. Medeniyetler İttifakı girişimi ile bu güven bunalımını aşmaya çalıştık.” dedi.

 

HANGİ ÜLKEDE OLURSA OLSUN, HER DARBE GAYRİMEŞRUDUR
Mısırda yaşanan olaylar bölgenin geleceği açısından, bölgenin batı ile olan ilişkisi açısından çok ciddi komplikasyonlara sebep olacağının altını çizen Erdoğan, ” Bosna meselesine, Filistin meselesine karşı takınılan çifte standart kalpleri yaralamışken şimdi Mısır’a karşı takınılan tavırda kalplerdeki yarayı daha da derinleştirecek, yaraların tedavisini daha da zorlaştıracaktır. Bize günlerce Tahrir Meydanı’nı gösterdiler. Bize günler boyunca Cumhurbaşkanı Mursi’ye karşı protestoları gösterdiler. Tahrir Meydanı’nda gösterilerin olması bir darbeyi meşru hale getirmez. Eğer meydanlar bir göstergeyse, o zaman Adeviye Meydanı’nı nereye koyacaksın.
Yani her Cumhurbaşkanı seçiminden sonra meydanlarda bu tür gösteriler oluyorsa, hemen bir darbe mi olacak. Böyle yanlış bir yaklaşım olabilir mi? İktidarda kim olursa olsun, hangi ülkede olursa olsun, her darbe gayrimeşrudur. Biz malesef dört darbe yaşadık. darbeden rant sağlayanlar da oldu. Ancak her darbenin üzerinden zaman geçtikçe halk sandıkta tepkisini çok net ortaya koydu. Darbelere karşı olduğunu, darbeleri yapanları da cezalandırdığını gösterdi. Darbeleri kendilerine bir kazanç kapısı olarak görenler olabilir. İnsalık onuru her darbeyi gayrimeşru görmek durumundadır.” dedi.

 

ONLARIN NASIL TUZAKLARI VARSA, ALLAH’IN DA BİR TUZAĞI VAR. HALKLARIN DA BİR TUZAĞI VAR
Başbakan Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü: “Geçmişte darbeler askerin sokağa çıkması, sıkı yönetim ilan etmesi, televizyon, radyo kanallarını işgal etmesi ile gerçekleşiyordu. Bugün ise işte Mısır’da gördüğümüz gibi meydanlar medya, sosyal medya, illegal gösterilere zemini hazırlıyor ve silahlı güçler, onun arkasından gelebiliyor. Tüm bu oyunların, senaryoların hesaba katmadığı bir nokta var. Onların nasıl tuzakları varsa, Allah’ın da bir tuzağı var. Halkların da bir tuzağı var.

 

“MİLLETİN BİR DUASI BÜTÜN OYUNLARI BOZMAYA YETER”
Başbakan Erdoğan, “Onlar medyaya sahip olabilirler. çok paraları olabilir. Çok farklı güçleri olabilir. Onlar arkalarına sosyal medyayı, uluslararası güçleri, egemen güçleri, sermayeyi alabilirler. Ama unutmayın milletin bir duası bütün bu oyunları, bütün bu tuzakları altüst etmeye ziyadesiyle yeter. Biz her zaman dik duracağız. Hakkın ve haklının yanında olacağız. İlkeli samimi bir duruş sergileyeceğiz” dedi.

 

“OMURGALI OLALIM”
28 Şubat darbesine değinen Başbakan Erdoğan şöyle konuştu: “Tüm insanlığa şunu haykırıyorum, omurgalı olalım. Hayatımız, vaat edilen süre ne kadar ise, o kadar olacaktır. Ondan fazlası olmayacaktır. Hayat dolarla, Eurolarla uzamıyor. Ama bilesiniz ki dolarla, Eurolarla kısalmıyor. Takdir neyse onunla devam ediyor. 28 Şubat darbesi, şahsen şahsımı da MÜSİAD’dı da hedef aldı. Biz o çok ağır günlerde asla umutsuzluğa kapılmadık. Ne kadar üzerimize gelirlerse gelsinler ya sabır dedik. Allah sabır edenlerle beraberdir. Allah, yar ve yardımcımızdır dedik. O gün bize öcü, zenci müamelesi yapanlar şimdi ortada yoklar. Ama biz de MÜSİAD işte burada.”

 

“EN BÜYÜK MEYDAN SANDIKTIR”
Halkın iradesinin önemli olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, “Taksim’de felan filan gelip şiddet estirenler olabilir. Yoksa bunlara üzüldünüz mü? Sakın üzülmeyin. Kimin kim olduğu ortaya çıktı. Bugünler, adeta turnusol kağıdı gibi herkesi ortaya çıkarıyor. Ne oldu? Geldiler gittiler. Ama Türkiye her geçen gün daha iyiye birlik beraberlik içinde yürüyecek. En büyük meydan Taksim Meydanı değildir. Kazlıçeşme‘dir. Kazlıçeşme’den daha büyük bir meydan var. O da sandıktır” şeklinde konuştu.

 

BAŞBAKAN ADEVİYE MEYDANI’NA SESLENDİ
Başbakan Erdoğan, “Rabbim, Mısır halkına sabırlar niyaz etsin. Ve hiç bir oyuna gelmeden, provokasyona gelmeden inanıyorum ki orada şu anda Adeviye Meydanı’ndaki kardeşlerimiz de sabırla bu süreci devam ettireceklerine inanıyorum. Şiddete başvurmadan, elinde güç bulunduranlar ne yaparsa yapsın, onlar sabırla bu süreci demokrasi içerisinde sürdürecek” diye konuştu.

 

ÇÖZÜM SÜRECİ
Çözüm sürecine de değinen Başbakan Erdoğan, “Çözüm süreci, takdir edersiniz ki tek başına hükümetin çabaları ile tek başına Ak Parti‘nin çabaları ile nihai sonuca ulaşacak bir süreç değildir. Başta MÜSİAD olmak üzere sivil toplum örgütlerimizin sürece çok daha fazla katkı vermelerini, süreci çok daha fazla sahiplenmelerini yürekten arzu ediyoruz” dedi.

 

YENİ ANAYASA ÇALIŞMASI
2012 yılının sonunda bitirilmesi planlanan Anayasa’nın bitirilemediğine dikkat çeken Başbakan Erdoğan, “Madem 48 madde de mutabıkız, o zaman bu 48 maddeyi bu yaz olağanüstü bir genel kurul ile bir haftada çıkaralım” dedi.

“BÖLGEDE GÜÇLÜ BİR TÜRKİYE İSTEMİYORLAR”
Türkiye’nin güçlü bir ülke olduğunu belirten Başbakan Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti: “İstikrarla büyüyen bir ekonomiden rahatsız olup, ekonomide yara açmak için tertipler düzenleyenler olacaktır. Çünkü bölgede güçlü bir Türkiye istenmiyor. Bizi demokratikleşme reformlarından alı koymak isteyenler de olacaktır. Çözüm sürecini sabote edip, Türkiye’nin bu kardeşlik projesini başarısızlığa sevgk etmek isteyenler olacaktır. Toplumun hassasiyetlerini kaşıyıp, toplum içinde huzursuzluk oluşturmak isteyenler de olacak. Miletçe hep birlikte tüm bu hesaplara karşı uyanık olmak zorundayız. 76 milyonun arasındaki muhabetti bozacak her girişime karşı dik bir duruş sergilemek, dikkatli olmak durumundayız

Başbakan ben memurdan ders almam

Başbakan recep Tayyip Erdoğan, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası Guvernörler Kurulu 22. Yıllık Toplantısı’nda konuştu.

 

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası Guvernörler Kurulu 22. Yıllık Toplantısı, Başbakan Erdoğan, Tunus Hükümet Başkanı Ali Laradeyh, Mısır Başbakanı Hisham Kandil ve Ürdün Başbakanı Abdullah Ensour’un katılımıyla İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. Toplantıda konuşan Başbakan Erdoğan, alınan tüm tedbirlere rağmen küresel ekonomideki kırılganlığın devam ettiğini belirterek, “İhtiyaç duyulan büyüme oranları bir türlü yakalanamıyor. Adeta bir doyum noktasına ulaşılmış gibi bir yapı söz konusu. Yaşanan finansal krizden gerek sağlam bir makro ekonomik çerçevenin, gerekse yapısal reformların sürekli büyüme ve istikrar bakımından ne kadar önemli olduğunu göstermektedir” diye konuştu.

Son 10 yılda gerçekleştirilen köklü reformlar sayesinde Türkiye’nin küresel finans krizinde farklı bir konumda olduğunu ve son derece başarılı bir grafik sergilediğini anlatan Erdoğan, “Türkiye artık ekonomik büyüme, istihdam, sürdürülebilir kalkınma, enerji güvenliği gibi küresel düzeyde meselelerde projeleri takdirle karşılanan, görüşü dinlenen, katkısı aranan bir ülke konumuna yükseldi. Türkiye’nin bu başarısının tespit veya bu başarısını basit bir formüle indirgemek mümkün değil. Bu başarı pek çok farklı unsurlardan oluşuyor. Son dönemde Türkiye’de kurumların ve politikalarına kalitesi, ekonomik büyümenin desteklenmesi ve sürdürülmesinde kilit rol oynadı. Uzun vadeli stratejiler ve kalkınma planlarımız, ekonomik politikaların koordinasyonu, kaynakların etkin kullanımı ve kalkınmanın hızlanması adına büyük önem taşıdı. Özellikle küresel ekonomideki değişimlere hızlı uyum sağlayabilen aktif politikalar benimsedik” şeklinde konuştu.

başbakan

Başbakan Erdoğan, ekonomik başarının ancak halk ile devlet arasında kurulacak güçlü bir bağ ve güvenle tesis edileceğine inandıklarını ifade ederek, “Bu güvenlin oluşturulması ve canlı tutulması için halkın yaşamlarını etkileyecek tüm kararlarda azami ölçüde söz sahibi olması önemlidir. Biz de tüm politikalarımızı insan odaklı bir çerçevede kapsayıcı bir anlayışla tasarladık ve uyguladık. Politika ve strateji belgelerimizi toplumsal ittifakı dikkate alarak ve bütüncül bir yaklaşımla oluşturduk. Sosyal refahın sağlanması yolunda pek çok olumlu adım attık önemli sonuçlar elde ettik. Küresel kriz nedeniyle 2009 yılında yüzde 15’e yükselen işsizlik oranı aldığımız tedbirlerle 2011 yılına geldiğimizde yüzde 9,8’e, 2012’de ise 9,2’ye geriledi. Sosyal harcamalara artık daha çok kaynak ayırabilir hale geldik” dedi.

“TERÖR NEDENİYLE 40 BİNİN ÜZERİNDE İNSANIMIZI KAYBETTİK”

Türkiye’nin yaklaşık 30 yıldır yabancı ülke topraklarından kendisine yönelen terörle mücadele ettiğini belirten Erdoğan, “30 yılın bilançosu ülkemiz ve milletimiz açısından çok ağır oldu. 40 binin üzerinde insanımızı kaybettik. İç ve dış politika ve özellikle de demokratikleşme bu olumsuz süreçte derinden yara aldı. Ekonomik maliyet ise çeşitli hesaplamalara göre ki ben asgarisini veriyorum 350 milyar dolar civarında gerçekleşti. Bütün bunlarla birlikte terörün etkisiyle ülkemizin belirli bölgelerinde yatırım ortamı diğer bölgeler kadar iyileştirilemedi. Yoksulluk ve işsizlik sorunu bölgelere göre farklılık arz etti” şeklinde konuştu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hükümet olarak 10 yıl boyunca terör meselesini çözmek için çok boyutlu mücadele yürüttüklerini belirterek, şunları söyledi:

“Bir yandan terörle kararlı bir şekilde mücadele ederken, bir yandan da terörü doğuran nedenleri ortadan kaldırmanın gayreti içinde olduk. Ekonomik yatırımlarımıza hız verdik, demokratikleşme adımlarını kararlılıkla gerçekleştirdik, temel hak ve özgürlükler noktasında büyük bir gayretin içinde olduk. En son çözüm süreciyle terörün sonlandırılması, şiddetin sona ermesi, demokratik siyasetin güçlendirilmesi, ileri demokrasi için önemli bir adım attık ve sonuçlarını da almaya başladık. Terörün sona ermesiyle birlikte Türkiye’de tartışmasız yeni bir sayfa açılıyor. Bu sayfa sadece Türkiye’nin iç siyasetini, içerdeki değişimi değil bölgenin de istikrarını, güvenliğini, ekonomik kalkınmasını çok yakından ilgilendiriyor. Süreç 4 aydır etkisini gösterdiği halde bölgede ekonomik ve sosyal anlamda çok önemli değişim gözleniyor. İnşallah bu süreç başarıyla ilerleyecek ve hem bölgenin, hem de Türkiye’nin çehresi çok daha hızlı bir şekilde değişecek, dönüşecektir. Türkiye ekonomisinin bu süreçten çok olumlu etkileneceğine, daha fazla uluslar arası yatırımın çekileceğine, ticaretin ciddi manada artacağına inanıyorum. Hiç kuşkusuz bu süreç işsizlik ve yoksullukla mücadelemizde de farklı bir kulvara geçmemize zemin hazırlayacak.”

“SÜRECİN SABOTAJLARLA BOZULMAMASI İÇİN DESTEK BEKLİYORUZ”

“Türkiye kadar bölgemizin, özellikle Ortadoğu ve Avrupa’nın geleceğini yakından ilgilendiren bu sürecin sabotajlarla, tahriklerle bozulmaması için tüm dostlarımızdan destek bekliyoruz” diyen Erdoğan, “Türkiye tarihi bir dönüm noktasını geçerken, yeni bir sayfa açarken, umut dolu bir geleceğe yelken açarken tüm dost ve kardeş ülkelerin bu sürece katkı vermesini istiyoruz. Kazanan sadece Türkiye olmayacak, kazanan tüm bölgemiz ve bölgemiz hakları olacak” dedi.

Türkiye’nin, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın faaliyetlerine olan desteğini sürdüreceğini anlatan Erdoğan, “Bankanın Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da sürmekte olan değişim ve sönüşüm sürecine destek olma noktasında benimsemiş olduğu aktif ve öncü rolü takdirle karşılıyoruz. Bölgedeki dönüşüm süreci esasen bir demokratikleşme sürecidir. Bölgede tarihin normal akışına kavuşması, bölge haklarının 21. yüzyılla buluşması anlamına gelmektedir ve bu artık otokratik sistemlerden, demokratik sistemlere geçişin bir adımıdır. Artık hakların iradesinin egemen olduğu bir döneme geçiştir. Açıkçası Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Akdeniz havzasında tarihi gelişmelere şahit oluyoruz. Artık insanoğlu ‘ben insanım, benim iradem var, benim iradem iktidar oluyor’ diyor. Bölgedeki gelişmeler değerlendirilirken unutulmamalıdır ki demokratikleşme uzun soluklu çaba gerektiren bir süreçtir. Bu süreçte iniş çıkışlar yaşanması son derece tabidir. Önemli olan tabloyu görebilmektir. Bazı olumsuzluklara odaklanarak bölgenin geleceğine ilişkin karamsar bir bakış açısı sunmak yanlış olur. Bu hataya düşmemeli. Bölge hakların ne istediğini doğru anlamalıyız” şeklinde konuştu.

“ÜLKELERİ, YARDIM İÇİN DUVARA TIRMANDIRACAK OLURSAK BU ZULÜM OLUR”

Başbakan Erdoğan, bölgedeki bazı hükümetlerin acil mali kaynak ihtiyacı içinde olduklarını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Uluslar arası finansal yardım bu ülkelerin likitide darlığına ve bankacılık krizine girmesini engelleyebilir. Uluslar arası toplum mali krizlerin önlenmesi ve beraberinde siyasi krizlerin ortaya çıkmaması için sorumluluk almalı ve bölge ülkelerine azami desteği sağlamalıdır. Türkiye bölgedeki demokratikleşme ve dönüşüm sürecini desteklemeyi sürdürecektir. Dünya kamuoyunun iyi bildiği bu tutumumuz bölgeye ortak, tarihi ve kültürel bağlarımız ışığında son derece tabii karşılanmalıdır. Biz bölgenin ortak bir kaderi paylaştığına inanıyoruz. Bu anlayışla demokratik seçimlerle iş başına gelmiş yönetimlere önyargısız biçimde yaklaşarak olabilecek azami desteği sağlama gayretindeyiz. Gayemiz sadece bölgede kalıcı barışın, refahın, istikrarın temin edilmesidir. Türkiye’nin güvenlik huzur ve istikrarının, bunun yanında Avrupa’nın huzuru ve istikrarının tüm bölgenin durumuyla birebir paralel olduğunu biliyor ve görüyoruz. Biz ülkelerin nerede olduğunu, nerede olabileceğini görmek zorundayız. Öyle ülkeler var ki aslında verilebilecek bir miktar destekle, yardımla geleceğin demokratik ülkesini çok daha rahat kurabilecektir. Ama ona yapılacak yardım için duvara tırmandıracak olursak bu zulüm olur. Biz kendilerine finansmanı nasıl yöneteceğinin ipucunu verirsek, kendilerine verebileceğimiz destekler onları hem onurlu bir şekilde geleceğe yürütür ve onlar geleceğin çok daha güçlü ülkeler arasına girer. Biz bu dünyada zayıf ülkelerle yürümek istemiyoruz.”

“BEN MEMURDAN SİYASET DERSİ ALMAM”

Türkiye’yi 10 yıl önce IMF’ye olan 23,5 milyon dolar borçla devraldıklarını ve o günden bu güne stand-by anlaşması yapılmadığını anlatan Erdoğan, “Bize siyaset öğretmek istediler. Ben siyasetçiyim, ben siyaseti siyasetçiden öğrenirim veya dinlerim. Bir memurdan siyaset dersi almam. Kendilerine bunu anlattım. Eğer bize parasal destek verecekseniz verin. Borcumuzu ödediğimiz zaman sizler bize başka bir şey söylemeyin. Borcumuzu ödemiyorsak gereğini yapın. ‘kusura bakmayın biz sizinle artık anlaşma imzalamıyoruz’ dedik. Borçlarımızı ödedik, son taksiti salı günü ödüyoruz ve IMF ile olan 23,5 milyon dolarlık borç bitiyor” diye konuştu.

Konuşmasında Süveyş Kanalı’na atfen Kanalistanbul projesinden de bahseden Başbakan Erdoğan, “Karadeniz’i Marmara’ya bağlıyoruz. Çok farklı, modern bir kanal olacak. Gördüğünüz, bildiğimiz boğazımızı çevre tehdidinden kurtaracağız ve yeni yapılacak Kanalistanbul ile hem gelir noktasında, hem de şehircilik noktasında çok farklı bir adımı atacağız. 42 kilometre uzunluğunda bir kanal olacak ve en üst düzeyde 500 metre genişliğinde bir kanal olacak. Bu kanalla İstanbul bir marka şehir olarak dünyada yerini alacak” dedi. (İHA)

PKK’dan Oslo mesajı

Zübeyir Aydar, Oslo görüşmelerinin tekrar başlamasına ‘hazır’ olduklarını söyledi. Aydar kendilerine talep gelmesi durumunda ‘şartsız olarak masaya oturacaklarını da’ söyledi.

MİT ve PKK temsilcileri arasında Norveç’in başkenti Oslo’da gerçekleştirilen görüşmelere katılanlardan KCK Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar, sürecin tıkanmasından hükümeti sorumlu tutarken, görüşmelerin yeniden başlamasını istediklerini açıkladı.

Aydar, sürecin tüm aşamalarında kendilerinin üzerilerine düşeni yaptığını ancak hükümetin verdiği sözleri tutmadığını, oyalama yoluna gittiğini ve sürece ciddiyetle yaklaşmayıp görüşmeleri habersiz bir şekilde kestiğini iddia etti.

 

‘Eylemsizlik döneminde KCK tutuklamaları başladı’

Oslo sürecinin en hızlı yürüdüğü dönemin 2009 yılı olduğunu belirten Aydar, eylemsizlik içinde bulundukları bu dönemde KCK tutuklamalarının başladığını ve bunun sürece ilk zarar veren olay olduğunu belirtti.

Aydar, böyle bir dönemde KCK tutuklamalarının başlamasıyla ilgili şu yorumu yaptı:

“Karşı taraf bu konuda çözüm iradesi ortaya koymadı. Hareketi çatışmasızlık ortamında tutup kendi projesini hayata geçirmek istedi. Bu, ‘Bunları oyalayıp, seçimleri atlatıp bütün kurumlara karşı kendimizi Türkiye’de iktidar yapabilir miyiz’ yönünde bir yaklaşımdı.”

 

‘Habur’dakileri tutuklamayacağız’ diye söz vermişlerdi’

Aydar, bir grup PKK’lının 19 Ekim 2009’da Habur sınır kapısından Türkiye’ye giriş sürecinde de ‘verilen sözün tutulmadığını’ iddia etti:

“Barış grupları dendi, biz gönderdik. Kimse yargılanıp, tutuklanmayacaktı. O grup içerisindeki insanlar şu anda cezaevine yatıyor. Başınıza hiçbir şey gelmeyecek, devlet sözü var dendi ama devlet sözü bu kadar işledi.”

Aydar, karşılamanın PKK’nın şovuna döndüğü ve kamuoyunu rahatsız ettiği yolundaki eleştirilerle ilgili şunları söyledi:

“Öyle bir karşılamayı kimse örgütlememişti ki! Millet barışı karşılamaya gidiyordu. İlk kez barış mesajıyla insanlar geliyordu, cenazeler değil. Buna herkesin sevinmesi gerekirdi. Onlar ‘teslim olmaya geliyorlar’ şeklinde bir imaj yaratıyorlardı, bizse barış mesajı için insanları gönderdik.”

 

 

‘Silvan çatışması planlı değildi’

Bütün bu süreçte çatışmaları ilk başlatan tarafın PKK olmadığını iddia eden Aydar; 2011 Nisan’ında PKK’ya karşı askeri operasyonların başladığını, ilk olarak Hatay’da yedi PKK’lının, 12 Haziran 2011 seçimlerine kadarsa 56 PKK’lının öldürüldüğünü, PKK’nın seçimlere kadar herhangi bir saldırıda bulunmadığını iddia etti.

Aydar, 14 Temmuz 2011’de Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde yaşanan ve 14 askerin öldüğü çatışmayla PKK’nın Oslo masasını devirdiği yönündeki eleştirilerle ilgiliyse şunları söyledi:

“Silvan olayında bir planlama yoktu. Orada olay, operasyon sırasında iki gücün karşı karşıya gelmesidir. Orada asker de öbürlerinin hepsini vurabilirdi ama o gün orada kim daha önce davrandıysa o sonuç aldı.”

 

 

‘Devletle son temas Öcalan’ın protokolleri üzerinden’

Aydar bütün bunlara ek olarak, 2010 yılı sonu ila 2011 yılı başlarında Türkiye’nin, İran, Irak ve Suriye’yle PKK’ya karşı bir anlaşma yaptığını ve bu ortak saldırı planının da süreci olumsuz etkilediğini iddia etti.

Aydar’a göre bu plan, Kandil’e giren İran’ın yenilgiye uğraması ve Suriye’nin kendi iç sorunlarına boğulması sonucunda başarıya ulaşamadı.

Aydar devletle son temaslarının 2011 Mayıs’ında Abdullah Öcalan’ın hazırladığı üç tane protokolün tartışma belgesi olarak kararlaştırılmasıyla sağlandığını bundan sonra Haziran ayında kendilerine cevap verilmesi gerekirken verilmediğini iddia etti.

 

 

 

‘Cevabımızı Başbakan’ın TV konuşmasından aldık’

Aydar’ın iddiasına göre PKK tarafı görüşmelerin kesildiğini Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir televizyon konuşmasından öğrendi.

Aydar söz konusu konuşmayı şöyle anlattı:

“9 Haziran günü Başbakan Tayyip Erdoğan İstanbul’da 60 televizyon ve radyonun canlı olarak yayınladığı bir programa katıldı. Seçime üç gün vardı. ‘Abdullah Öcalan bu ülkenin başına bela olmuştur. Eğer yakalandığında idam edilseydi bugün bunlar yaşanmayacaktı. Biz burada olduğumuz sürece o oradan çıkmayacaktır’ diyordu. O gün ‘seçim öncesidir, MHP’nin oylarına oynuyor’ yorumları yapıldı. Ama biz cevabımızı almıştık. Esas tıkanma orada başladı.”

 

 

 

CHP’ye eleştiri

Aydar, CHP’nin görüşmelere dair belgeleri yayınlamasını da eleştirdi ve ölümlerin günlük siyasi çıkarlara alet edilmemesi gerektiğini söyledi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Oslo görüşmelerinin devam etmesi ‘silah bırakılması’ şartını öne sürmüştü.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘silah bırakırlarsa görüşülsün’ önerisini de bilgisizlik olarak değerlendiren Aydar, “Bu tür görüşmelerde kimse masaya ‘şunu getirebilirsin, şunu getiremezsin’ diye gelemez. Herkes masaya istediğini getirmekte serbesttir. Ama masada söylenir” diye konuştu.

 

 

 

Sızmayla ilgili AKP-Gülen Cemaati çatışması yorumu

Aydar, ilerleyen dönemde görüşmelerin gizliliğine riayet ettiklerini belirtti, bunların açığa çıkmasındansa savaş yanlısı kesimlerlerle, Fethullah Gülen Cemaati’ni sorumlu tuttu.

“Sızdıranlar Kürt sorununun diyalog yoluyla çözümünden yana olmayan kişilerdir. Diğeriyse benim görüşüme göre, Cemaat ve AKP içindeki çatışmalar neden oldu. Bizdeki kanaat hareket olarak da bu yönde” diyen Aydar, “Cemaat birçok kurumu ele geçirdi ama MİT’i ele geçiremedi. MİT’i kendine göre dizayn edebilmesi için bazılarını suçlu gösterilmesi gerekirdi ve Özel Yetkili Savcılar aracılığıyla onları içeri almak istedi. Eğer o anda hükümet tarafından müdahale edilmemiş olsaydı ifadeye çağırılanlar şimdi içerideydi” yorumunu yaptı.

 

 

 

‘Yeniden başlaması için hazırız’

“Oslo görüşmelerinin tekrar başlaması için hazır mısınız” sorusunaysa Aydar, “Tabi ki” cevabını verdi ve ekledi:

“Bizim tabanımız barışa dünden hazırdır. Önceden tabanımızı buna göre hazırlamış bulunuyoruz. Bu işin mutlaka diyalog yoluyla halledilmesi gerektiğine inanıyoruz. O müzakere süreci boyunca zaman zaman çatışmalar oldu, tıkanıklıklardan dolayı oldu. Ama son bir sene içindeki kayıplar, ister bizim taraftan olsun ister karşı taraftan, bizim kayıplarımızdır, bu ülkenin kayıplarıdır. Bu süreç devam etseydi bu insanlar ölmeyebilirdi.”

Aydar kendilerine talep gelmesi durumunda ‘şartsız olarak masaya oturacaklarını da’ söyledi.

Bununla beraber Aydar, “Başkan Apo’dan 424 gündür haber alamıyoruz. O olmadan biz bu örgüte, yönetim olarak karar versek bile uygulatma durumunda sıkıntılar yaşatabiliriz. ‘Bu işte rol alabilmem için sağlık, güvenlik ve serbest hareket istiyorum’ demişti. Biz oradayız” dedi.

 

Kaynak: Mahmut Hamsici – BBC Türkçe

NATO’da 60 yıldır bir ağırlığımız var

Türkiye’nin 60 yıldır NATO’nun üyesi olduğunu belirten Gül, ‘Türkiye’nin NATO içerisinde daima ağırlığı vardır. Tüm NATO operasyonlarında da Türkiye daima hep yer almıştır’ dedi. Gül ayrıca, bir Türk’ün NATO genel sekreteri olması konusunda ‘Bunları daha çok duyacaksınız’ şeklinde konuştu. Cumhurbaşkanı Gül’ün konuşmasından bazı satırbaşları:

 

Kendilerine şunu dedim: Eğer bunlar (İHA) tehlikeli silahlarsa, F-35 daha tehlikeli. Biz Türkiye olarak F-35 alıyoruz, imalatında da ortağız, biliyorsunuz. O bakımından Kongre üyelerine de bunu böyle anlatmak lazım.

Müttefike güvenmek gerekir

Bizim biliyorsunuz, bunlar taleplerimiz. Aslında yönetimin tavrı olumludur. Kongre’yi iknaya uğraşıyorlar. Kendilerine şunu dedim: ‘Eğer bunlar tehlikeli silahlarsa, F-35 daha tehlikeli. Biz Türkiye olarak F-35 alıyoruz, imalatında da ortağız, biliyorsunuz. O bakımından Kongre üyelerine de bunu böyle anlatmak lazım.’ Bu kadar önemli müttefik olan bir ülkeye karşı kıskanç davranmamak, güvenmek gerekir.

Türkiye-Suriye meselesi değil

Bu konu NATO çerçevesi içinde gündemde değildi ancak ikili görüşmelerde görüşüldü. Görüştüğümüz herkesi uyardık. Bu meselede de Türkiye’yi herkes yine çok takdir ediyor, oynadığı rolden dolayı. Bir dakika dedik, bu Türkiye ile Suriye arasında bir ikili mesele değil. Bu Suriye ile bütün uluslararası camia arasında bir mesele. Onun için BM Güvenlik Konseyi’nde, onun için gözlemciler gidiyor. Ama bu şekilde olmaz bu iş. Hepiniz taahhüdünüzü daha açık şekilde göstermeniz lazım ve daha sağlam durmanız lazım, bunları konuştuk. (BM ve Arap Birliği’nin Özel Temsilcisi) Kofi Annan’ın planının aldatıcı, zaman kazandırıcı bir şey olmaması lazım. Onun için böyle 300 kişiyle (Suriye’ye gidecek gözlemci) falan olacak şey değil. Belki birkaç bin kişinin gitmesi lazım.

Düzeltin derse, sözünü keseriz

Gayet açık İsrail’le ilişkiler. Bize birisi İsrail’le ilişkilerinizi aman düzeltir misin derken sözünü keseriz açıkçası. Bu Başkan Obama da olsa. İsrail’e söyleyin deriz, onlar ilişkilerini düzeltsin bizimle. Onu düzeltmeleri için de yapmaları gereken var. Onları yapmadıkları süre içerisinde ilişkiler düzelmez.

NATO’ya Türk genel sekreter

Şu anda işte iki tane çok önemli ordusu var NA-TO’nun. Birisi Türk’tür. Türkiye’nin üstlendiği görevlerde ne kadar başarılı olduğunu da herkes görüyor. Dolayısıyla Türkiye’nin giderek güçlendiği, ekonomik, diplomatik, bütün dünya kamuoyundaki görünürlülüğünün süratli bir şekilde yükselmesi, bunlar artık görülmeyen şeyler değil. Türkiye’ye olan sempatinin her coğrafyada artması… Bunun neticesinde tabi ki NATO içerisinde de Türkiye’nin zaten yüksek olan profili daha da yükseliyor açıkçası. Türkiye daha önemli sorumlulukları üstlenebilir, genel sekreter de dahil olmak üzere.

Hollande gayet samimi

apKendisine (Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande) çok açık söyledim: ‘Sizin ne derdiniz var Türkiye ile’ dedim. Hangi konuda çıkar çatışmamız var? Sizin ve bizim çıkarımız çatışır, düşman gibi davranırız birbirimize… Var mı böyle bir şey? Yok. Dolayısıyla, yeni bir sayfayı açmak, yeni bir dönemi başlatmak yerinde. Ama eğer bizim bilmediğimiz bir şey varsa, söyle. Yani senden önceki başkan Sarkozy’nin kendi tavırları vardı. 20 yıl geçmiş, Fransa’dan Türkiye’ye bir devlet ziyareti yapılmıyor. Düşman mı Türkiye! Doğrusu Sarkozy’nin tersine bir durum var ortada. Bunların hep farkında olduğunu gördüm. O da gayet açık seçik, gayet samimi bir şekilde konuştu. Sarkozy’i çok iyi bildiğim için bu mukayeseyi yapabiliyorum. Kaynak:İHA