Kategori arşivi: Sağlık

Alkagrup sahtekar bir firmadır

Alkagrup adı altında açılan bu firma tam bir sahtekar bir firmadır, sözde İnsanlara zayıflama kapsüleri satıyolar, hiç bir şekilde alakası bile Alkagrup diye sözde firma kurmuş Sahtekarlar telefonda çok güzel kelime oyunu yapıyolar bir telefona kız koymuşlar bir halim nedir sahtekar Ayakcıları var çok güzel satacağı zaman dil döküyor bu firmadan ben ürün aldım 25 gün sonra zerree kadar faydası olmadı iyade etmek istedim yollayın dediler 10 gün sonra yolladım şimdi ürünü kabul etmiyolar neymiş 2/5 ay olmuş kardeşim ben senle telefonda konuşalı kaç gün oldu 10 gün sistem böyle diyor Sahteker yüzsüzler, utanmadan yalan söylüyorsunuz bu konuyu yazıyorum gerçi siz okusanız bile Uatanacak zerree kadar yüz yokdur sizde utanmaz ahlaksızlar….

Alkagrup adı altında zayıflama tapleti satan firma üstüne bsa basa yazıyorum SAHTEKAR bir firmadır, kimse güvenip bir çüp dahi olmasın Alkagrup bu konu başlangıç olcak sizi bu sanal alemde rezil edeceğim gerçekleri söyleyerek utanmada belki 40 yaşına geçmiş bir insansın halmisin nesin yalan söylüyorsun İstanbul e5 çocuğu seni utanmaz sahtekar adi herif arkadaşlar bu tarz firmaların ama 3/5 gün içinde ne kadar vurdur vurudlar kendilerine kar sayan haksız kazanç sağlayan Adilerdir, Alkagrup utanacak yüzünüz varsa millete çıkar adam gibi gerçeği anlatırsınız utanmaz adil embesilleri 90 tl için yalamıcanzı bişey kalmaz İstanbul e5 çocukları…..

Pizza ustası ersin dabanlı

Pizza ustası ersin dabanlı İç anadolu bölgesin”de en iyi pizza usdası olan Sayın Ersin Dabanlı ünlü pizzacılar”la çalışmış olup şuan Nevşehir”de hizmet vermek”de eğer damak zevkinize zevk vermek istiyorsanız Ersin usdanın pizzalarının tadına bakınız Özel siparişler”de alınır. İrtibat için Cep No:05324986476 günün her saati araya bilirsiniz…

Göbeksiz Yaza Merhaba

Ne kadar kilo verirseniz verin, karın yağlarınız yerinde sabit mi duruyor? Kışın bol kıyafetler ve hırkalar ile saklamayı başardığınız göbeğiniz havalar ısınınca daha görünür hale gelip sizi rahatsız mı ediyor? Yalnız değilsiniz, çünkü göbek sorunu giderek büyüyor. Üstelik göbek yalnızca estetik bir problem değil; bozulan sağlığınızın gerçek bir göstergesidir. Memorial Şişli Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Yeşim Çelik, karın bölgesi yağlanmasını önlemenin yolları hakkında bilgi verdi.


Özellikle kalp hastalıkları, metabolik sendrom ve Tip 2 diyabetin sık gözlendiği bu kişilerde yağlanmayı azaltmak için doktor ve diyetisyen kontrolü şarttır. Çünkü bu bireylerde oluşan hormon bozukluklarında ilaç tedavisi gerekebilir.
Diyet tedavisi karın ve bel çevresi yağlanmasını azaltır bu rahatsızlıkların oluşum riskini ortadan kaldırır.

1.ADIM: Karın ve  bel çevresi yağlanmasının nedenini araştırmak
• Vücutta yağlanma oranının yüksek olması sağlık problemlerinin var olmasında tek başına bir etken değildir. Fakat “abdominal yağlanma” olarak tanımladığımız karın bölgesi yağlanmasının oluşmasında altta insülin direnci, kortizol fazlalığı, hipotiroidi, Cushing ( böbrek üstü hormonların fazla çalışması ) gibi sağlık sorunlarının olup olmadığının araştırılması gerekmektedir.
• Yağlanma sebeplerinden bir diğeri de gıda alımında dengesiz tüketimdir.
• Menopoz dönemi de yağlanmanın vücutta fizyolojik olarak arttığı ve tetiklediği bir dönemdir.
• Hareketsizlik ve buna bağlı enerji harcamada azalma karın bölgesi yağlanmasına zemin hazırlar.
• Fazla alkol tüketimi de bel çevresi yağlanmayı artırmaktadır.
• Kronik stres, bel çevresinde yağlanmaya en önemli nedenlerdendir.

2.ADIM:  Nedeni bulduktan sonra çözüme yönelmek gerekir
Karın ve bel çevresi yağlanmasının sebeplerini öğrenmek için gerekli tahliller yaptırılıp, hormonal bir sebep var ise ilaç tedavisi başlar. Bununla birlikte kilo fazlası olanlarda bel çevresi yağlarını azaltmaya yönelik diyetisyen kontrolünde diyete başlanır.“Ben hiç yağlı şeyler yemiyorum, yemeklerimi zeytinyağlı yapıyorum, evimize margarin tereyağı hiç girmez… Fakat vücudum yağlanıyor? ”… Bilinmesi gereken en önemli gerçek vücutta oluşan yağ ile tüketilen yağ farklı şeylerdir. Vücut yağı; yağ ve yağlı gıdaları tüketme dışında örneğin, simit, börek gibi hamur işi besinler, meşrubatlar, bisküvi, cips, gofret, tatlılar, hazır et suları, salata sosları gibi daha sayabileceğimiz karbonhidrat ve proteinli gıdaların gereğinden fazla tüketilmesi sonucunda da vücutta artar, karın ve bel çevresinde depolanır.
Karın çevresinde oluşan yağlardan lipoliz, mezoterapi ve liposuction benzeri yöntemlerle ancak geçici olarak çözüm bulabilirsiniz. Bu konunun uzmanları da karın ve bel bölgesi yağlanması yüksek olan kişilerde öncelikle fazla kiloların verilmesini vurgulamaktadırlar. Yapılan yağ analizlerinde kişilerde abdominal yağlanma dışında bacak, kalça, gövde ve kollarda da yağ yüzdelerinin beldeki kadar yüksek hatta bazen beldekine oranla daha yüksek yağ yüzdelerine sahip olduğu görülmektedir. Yani kişi kilo alımı sırasında sadece karından yağ almış olduğunu görünüşünde hissetse bile ölçümler diğer bölgelerde de yağın kasa oranla olması gerekenden daha yüksek olduğu görülmektedir. Bu sebeple bu kişilerde genel yağlanmayı düşürecek şekilde diyet yapılarak vücudun tüm bölgelerinde yağ kaybı hedeflenecek şekilde kilo verimi sağlanır.

Genel beslenmelerde yapılan en büyük hatalar;
• Akşam sadece meyve yiyip yatmak, saat 18.00’den sonra yemek yememek, kahvaltı ve öğle gibi ana öğünleri atlamak, diyette hiç ekmek yememek, ara öğün yapmamak, yüksek karbonhidratlı besinleri diyette çok sık almak.

• Pilav, makarna, tatlı, mantı, çorba ve börek gibi yemekleri aynı öğünde bir arada tüketmek.

• Kuruyemiş, kuru meyve gibi gıdaları gereğinden fazla yemek,

• Light gıdaları kilo aldırmaz düşüncesi ile fazla miktarda kullanmak.

• Herkesin alması gereken kalori farklıdır. Herkesin yiyebileceği bir porsiyon ölçüsü vardır. Bir besini gereğinden fazla tüketmek de diyetten tamamen çıkarmak da doğru bir hareket değildir. Uzun açlıklar başta karın bölgesi olmak üzere yağlanmayı artırır. Önemli olan sık aralıklarla yeterli miktarda tüketmeyi öğrenmektir.

Bol bol yürüyün ve yüzün Egzersiz yapmak vücutta genel yağlanmayı azaltan en önemli parametrelerden bir tanesidir. Özellikle yürüyüş ya da yüzme vücutta hem bölgesel hem genel yağlanmayı düşüren iki spor şeklidir. Haftada 4 kez 35-45 dakika tempolu aralıksız yapılan aktivite yağlanmayı azaltır.

Kaynak : MEMORİAL HASTANESİ

Diş Bakımı Nasıl Olmalı

Yetişkinlikte parlak, sağlıklı bir gülüşe sahip olmanın anahtarı, doğru ağız bakımı uygulamaktır. Yetişkinlerin de çürüğü olabilir ve onlar da ciddi problemlere neden olabilen diş eti hastalığına yakalanabilirler. Yetişkinlik döneminde de aşağıdaki konulara dikkat etmek gerekir:

•Diş çürüğünün başlıca nedeni olan, dişler üzerinde bulunan plağı -yapışkan filmi- çıkartmak için, florürlü bir diş macunu ile günde iki kez dişlerinizi fırçalayın.

•Plak tartar olarak sertleşmeden önce, diş eti hattı altından ve diş aralarından plağı uzaklaştırmak için günde bir kere diş ipi kullanın.Tartar oluştuğunda, yalnızca profesyonel temizlik ile çıkartılabilir.

•Şekerli veya nişastalı gıdaları, özellikle yapışkan çerezleri daha az tüketin. Yemekler arasında ne kadar sık atıştırırsanız, plak asitlerine diş minenize saldırması için o kadar çok fırsat verirsiniz.

•Profesyonel temizlik ve diş muayenesi için düzenli olarak diş hekiminizi ziyaret edin.
Yetişkinlerin bilmesi gereken diğer konular nelerdir?
Düzenli olarak dişlerinizi fırçalasanız ve diş ipi kullansanız bile, bir yetişkin olarak belirli ağız ve diş sağlığı sorunları ile karşılaşabilirsiniz. Neyse ki, diş hekiminiz bunlara karşı koyabilmenize yardımcı olabilir.

•Diş eti hastalığı, gingivitis (diş eti iltihabı) olarak başlar, bu erken aşamada iyileştirilmesi mümkündür. Gingivitis belirtileri, dişlerinizi fırçaladığınızda kanamaya eğilimli olan diş etlerinin kızarması, şişmesi veya hassaslaşmasıdır. Bu belirtilerden herhangi birini fark ederseniz, ciddi problemler ortaya çıkmadan diş hekiminize başvurun. Diş eti hastalığının ileriki aşamaları diş kaybına neden olabilir.

•Diş etlerinizin sağlığı, genel sağlığınızı da etkileyebilir. Yapılan son araştırmalar, periodontitis (ilerlermiş diş eti hastalığı), şeker hastalığı, kalp hastalığı gibi diğer hastalıklar ve prematüre doğumlar arasındaki muhtemel ilişkiyi göstermektedir. Diş eti hastalığının başlamasını önlemek için, günde iki kere dişlerinizi fırçalamalı ve günde bir kere diş ipi kullanmalı ve altı ayda bir profesyonel temizlik yaptırmalısınız.

•Mevcut dolguların etrafındaki çürükler (tekrarlayan çürük olarak adlandırılır) ve dişlerin kök yüzeylerindeki çürük, yaşlandıkça daha da yaygın hale gelir. Bu yüzden florürlü diş macunu ile dişleri fırçalamak, günde bir kere diş ipi kullanmak ve düzenli olarak diş hekimine gitmek önemlidir.

•Hassasiyet problemi yaşlandıkça artabilir. Diş etleri zamanla çekilerek, diş minesi ile korunmayan alanları ortaya çıkarır. Bu alanlar, özellikle soğuk veya sıcak yiyecek veya içeceklerden dolayı ağrımaya eğilimlidirler. Soğuk hava gibi sert koşullarda, ekşi ve tatlı içecekler ve yiyeceklere karşı hassasiyet meydana gelebilir. Hassasiyet yaşarsanız, hassas dişler için üretilmiş diş macunu deneyin. Problem devam ederse, diş hekiminize başvurun, çünkü hassasiyet çürük, kırık veya çatlak bir diş gibi daha ciddi bir durumun göstergesi olabilir.

•Kuronlar hasarlı dişleri kuvvetlendirmek için kullanılır. Kuron, hasarlı bir dişi tamamen örter veya “kaplar”. Hasarlı bir dişi kuvvetlendirmenin yanı sıra kuron, dişin görünümünü, şeklini veya hizalamasını düzeltmek için de kullanılabilir. İmplantlar ve köprüler eksik olan dişlerin yerini doldurmak amacıyla yapılır. Diş implantları, bir veya birden fazla dişin yerine yapılabilir veya takma dişleri tamamen veya kısmen sabitlemek için kullanılır. İmplantların sizin için uygun olup olmadığını öğrenmek için, diş hekiminize danışın. Köprüler, genellikle bir veya birden fazla eksik dişin yerine geçecek şekilde yapılır. Dişlerin eksik olduğu alanı kaplarlar. Köprüler, doğal dişler veya boş alanı saran implantlara tutturulurlar.

Dişlerimin daha beyaz görünmesini nasıl sağlarım?
Diş hekimi tarafından yapılan kapsamlı temizlik gıda ve tütünün neden olduğu en dış lekelenmeyi çıkarır. Beyazlatıcı bir diş macunu kullanımı da diş hekimi ziyaretleri arasında bu yüzey lekelerinin çıkarılmasına yardımcı olabilir. Lekeler uzun yıllardır mevcutsa, bu inatçı dış lekeleri çıkartmak için dişlerinizi profesyonel olarak beyazlattırmanız gerekebilir.

İç lekelere beyazlatma ve dolgu yapılabilir veya bunlar kaplanabilir (kuronlanabilir). Bu yöntemlerden her biri güvenli ve etkili olmasına rağmen, diş hekiminiz dişlerinizin durumu ve elde etmek istediğiniz sonuçlara bağlı olarak sizin için uygun olan tedaviyi önerecektir.

Beslenmenin ağız sağlığım üzerindeki etkisi nedir?
Genel sağlığınızı büyük ölçüde etkilemesine ek olarak, dengeli beslenme, sağlıklı dişler ve diş etleri için gereklidir. Dengeli beslenme, diş eti dokularını ve dişleri, kuvvetlenmeleri ve diş eti hastalığına neden olabilen enfeksiyonlara karşı dayanıklı olmaları için ihtiyaç duydukları önemli besin maddeleri ve mineralleri verir. Ayrıca, meyveler ve sebzeler gibi dayanıklı, lifli gıdalar, dişlerin ve dokuların temizlenmesine yardımcı olabilir. Yumuşak, yapışkan gıdalar, daha fazla plak oluşturarak diş aralarında ve oyuklarda kalabilirler.

•Şeker veya nişasta içeren yiyecek ve içecekleri her tüketişinizde dişleriniz, 20 dakika veya daha fazla bir süre boyunca asit saldırısına maruz kalır. Diş minenizin gördüğü zararı azaltmak için, yemek aralarında, atıştırma sayısını sınırlandırın ve atıştırmak için; peynir, çiğ sebzeler, sade yoğurt veya meyve gibi besleyici gıdaları tercih edin.

İşte yağ düşmanı besinler

Kayseri Özel Avrupa Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü doktorlarından Op. Dr. Kurtuluş Urgur, yıllardır yeşil çayın antioksidan özellikleri ön plana çıkarılarak siyah çaya haksızlık yapıldığını söyledi.

Siyah çayın da sanıldığının aksine yeşil çay kadar antioksidan özelliğe sahip olduğuna dikkat çeken Urgur, “Yeşil çayı alalım, yıllardır kullandığımız siyah çayı bir kenara bırakalım, gibi bir imaj oluşturulmaktadır ancak bu kanı doğru değildir” dedi. Yeşil çayın içeriğindeki fenol bileşikleriyle antioksidan etki gösterdiğini doğrulayan Urgur, siyah çayın da doğru oranda kullanıldığında aynı etkileri gösterebileceğini belirtti.

“Siyah çayın antioksidan ve antikanserojen etkili olduğuna dair yapılmış çalışmalar mevcut. Bunlar gerçekten doğru. Yeşil çay gerçekten içindeki fenol bileşikleriyle antioksidan etki göstermekte ancak bunu siyah çaya haksızlık yaparak ortaya koymamız uygun değil. Siyah çay da aynı oranda antioksidan özelliğe sahiptir. Yeterli miktarda tüketildiği zaman antioksidan, yaşlanmayı geciktirici ve antikanserojen etkisini göstermektedir” diyen Urgur, siyah çayın etkilerini görebilmek için günlük 4 kupadan az alınmaması gerektiğini ifade etti.

Urgur, “Bir insanın günlük sıvı ihtiyacının 2 ya da 2 buçuk litre olduğu düşünülürse o insanın sıvı ihtiyacının 5’te 1’ini çay olarak tüketmesinin, o insanın yaşlanmasını geciktireceğini ve kalbi korumasına yardımcı olacağını düşünebiliriz. Bunun yanı sıra siyah çayı belirli süre aralıklarıyla tüketmek önemli. Demlendikten ve tavşankanı kıvamına geldikten sonra, yani 15 dakika sonra tüketilmeye başlanması önerilir. Ve en yararlı etkiyi elde edebilmek açısından 2 ya da 2 buçuk saat içerisinde tüketilmelidir” diye konuştu.

Bunun yanı sıra çayın kansızlık yaptığı inancının da yanlış olduğuna dikkat çeken Urgur, “Yıllar önce bize öğretilen, fakültelerde de öğretilen, ‘Çay kansızlık yapar’ bilgisiydi. Hakikaten içindeki tein maddesi vücudumuzun kan oranını sağlayan ve oksijen taşıma kapasitesine yardımcı olan demir bileşiğinin vücuttan, mideden emilmesine engel oluyor. Tein maddesi demiri bağlayarak ince bağırsaktan absorbe edilmesine engel oluyor. Ancak bu, çok yüksek miktarlarda ve çok koyu çay içenlerde görülmüş bir hadise. Halihazırda herhangi bir anemi ya da genel bir kansızlık görülmeyen insanlarda bu miktarlarda çay içilmesi çok anormal olmayacağı için klinik pratikte çok görülen sonuçlara yol açmaz. O yüzden vatandaşlarımız güvenle istedikleri miktarda çay içebilirler” ifadelerini kullandı.

AIDS’li sayısı 6 bine yaklaştı

Gıda skandallarına her gün bir yenisi eklenirken, vatandaşlar artık ne yiyeceğini, kime güveneceğini şaşırmış durumda… İşte çok tüketilen sucuk, sosis ve salamda çıkanlar…

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın geçen yıl yaptığı denetimlerde Burger King’in hamburger etlerinde ortaya çıkardığı sağlığı tehdit eden Salmonella ve Listeria virüslerine, şimdi de salam, sosis ve sucukta rastlandı.

ŞOK SONUÇLAR

Gıda üreticilerinin tüm ürünlerini bahçeden sofraya kadar her aşamasında denetleyen Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ekipleri, 2011’den 2012 Mart ayına kadar et ürünlerinde yaptıkları incelemelerde, kanserojen maddeden ölümcül virüslere kadar çok sayıda sorunlu ürün tespit etti. Etiket bilgisinde dev puntolarla ‘yüzde 100 dana eti’ yazan bazı et ürünlerini inceleyen bakanlık, bu ürünlerden aldığı numunelerde şok sonuçlara ulaştı.

NİTRAT ÇIKTI

Bu numunelerde, salam, sosis ve sucuk gibi ürünlerde kesinlikle bulunması yasak olan akciğer, işkembe, böbrek ve dalak gibi sakatat tespit edildi. Ürünleri birçok açıdan teste tabi tutan bakanlık, gıdaların bozulmasını önlemek amacıyla et ürünlerinde kullanılan nitratın da yüksek oranda bulunduğunu belirledi. Bakanlık tarafından yapılan incelemelerde, bazı et ürünlerinde kullanılan nitrat oranının kanserojen madde içeren düzeye çıktığı tespit edildi. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkilileri, denetimlerin devam edeceğini belirtti.

PARA VE UYARI CEZASI KESİLDİ

Bakanlık, sağlıksız ürünleri piyasadan toplattırdı. Sorunlu ürünleri toplatma ve imha ettirme maliyeti üretici firmalara fatura edilirken, ayrıca para ve uyarı cezası da verildi. Bakanlık, bu firmaların aynı şekilde ürününün tespiti halinde firmanın kapatılması, suç duyurusunda bulunma ve firmanın kamuoyuna ifşa edilmesi gibi cezalar da uygulayacak.

3 BİN 801 ADET ÜRÜN İNCELENDİ

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı denetçileri, 2011 yılında 3 bin 301 et ürününü inceledi. Bu yıl da Mart ayına kadar olan süreçte 500’ün üzerinde et ürününü mercek altına alan denetçiler, vatandaşın sağlığını tehlikeye atan gıda üreticilerine göz açtırmadı.

Alkole karşı savaş

Uzmanlar, sivrisinekten sonra ikinci hastalık buluşturan tür olan kenenin asla sıkılmaması gerektiğini söylüyor.

Bursa Orman Bölge Müdürlüğü tarafından düzenlenen Fikir Bahçesi konferansında kenenin zararları ve korunma yolları anlatıldı. Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Aydın, ormancıları kene konusunda bilgi verdi.

Kenenin en çok hastalık bulaştıran sivrisinekten sonra ikinci tür olduğunu belirten Aydın, “Kan ile beslenmesi sebebiyle ölümcül bir türdür. Kenenin kan emme süresi 5-6 saat arasıdır. Bu sürenin sonunda kene, hasta yapıcı virüsleri emdiği ve hayvana veya insana bulaştırmakta. Eğer ısırmakta olan kene varsa derhal çıkartın. Cımbız veya elle çıkartma işleminin yapılabilir ama asla kenenin üzerine bir şey sıkılmamalı” dedi.

Prof. Dr. Aydın, keklik, sülün, tavşan ve sığırın bir arada olduğu her alanda kenenin görülebileceğini kaydederek, “4 saatte bir kendimizi ve hayvanlarımızı kontrol ile hastalık riskinin azaltabiliriz. Park ve bahçelerin ilaçlanması gereksiz ve zararlı. Kırım Kongo Kanamalı Ateş (KKKA)’nin kırsal alanda risk oluşturmakta. Şehirde de bu paniğe sebep olmakta” diye konuştu.

Baş ağrısı çekenler için ciddi öneriler

Baş ağrısı deyip geçmeyin bir çok hastalığın tetikleyicisi olabilir bunun için sizlere Uzman doktorlarımızın tavsiyeleri, Nöroloji Uzmanı  aşağıdaki baş ağrıları sinyallerinin yaşamı tehdit eden hastalıkların habercisi olabileceği için bu durumlarda zaman kaybetmeden bir nöroloji uzmanına başvurulması gerektiği uyarısında bulunuyor.

 

 Çok şiddetli ve ani başlayan baş ağrıları: Kişi yaşamında ilk kez, çok şiddetli ve yaklaşık 1 dakika içinde en yüksek şiddetine ulaşan baş ağrısı tarif ediyorsa subaraknoid kanamadan şüphe ediliyor. Subaraknoid kanama, beyin damar duvarlarındaki anomaliden kaynaklanan balonlaşma şeklinde tarif edilebilecek anevrizmaların yırtılması nedeniyle oluşuyor. Baş ağrısı bazı hastalar tarafından ”başımın içinde bir şey patladı” şeklinde de ifade ediliyor. Yakınması olmayan hastada ani ve şiddetli baş ağrısı ile birlikte bilinç değişiklikleri, uyku hali, bulantı, kusma, ışık hassasiyeti, epilepsi (sara) nöbetleri gözlenebiliyor. Hastaların yaklaşık ¼’ü ilk 24 saat içinde kaybedilebiliyor. Bu nedenle hastanın acil olarak hastaneye ulaştırılması gerekiyor.

 

 

 

#

 Giderek şiddetlenen ve geçmeyen baş ağrıları: Baş ağrısı altta yatan tehlikeli bir hastalık olmaksızın da sık görülmesine rağmen, eğer ağrı gittikçe artıyorsa mutlaka önemsenmeli. Sigara içen ve doğum kontrol hapı kullanan genç bir kadında gittikçe şiddeti artan baş ağrısı, beyin venlerinde pıhtılaşma sonucu oluşan serebral sinüs trombozu gibi hızla tedaviye başlanması gereken bir hastalığın işareti olabiliyor.

 Hapşırmak, ıkınmak, cinsel aktivite veya efor ile ortaya çıkan baş ağrıları:

Egzersiz, hapşırmak veya ıkınmak gibi kafa içi basıncının artması nedeniyle baş ağrısı oluşması, kafa içinde yer kaplayan bir oluşum düşündürüyor. Beyin tümörleri, anevrizmalar bu tip baş ağrısına neden olabileceği gibi, genç-orta yaş şişman kadınlarda daha sık gözlenen, beyin omurilik sıvısının basıncının artmasının neden olduğu psödotümör serebri gibi hastalıklar da buna neden olabiliyor.

Kafa travması sonrası ortaya çıkan baş ağrısı: Özellikle trafik kazaları gibi şiddetli kafa travmalarından sonra kafa kemiklerinde kırıklar, beyin dokusunda ya da beyin zarları arasında kanamalar oluşabiliyor. Daha az sıklıkta beyin zarları arasında sızıntı şeklindeki kanamalar başlangıçta bulgu vermeyip travmadan günler, hatta aylar sonra baş ağrısı ve denge bozukluğu gibi bulgularla ortaya çıkabiliyor.

 Kol ve bacakta uyuşta, güçsüzlük, görme bozukluğu, konuşma güçlüğü gibi nörolojik semptomların eşlik etmesi: Baş ağrısı ile bu nörolojik işaretlerin görülmesi beyin dokusunda sorun olduğunu bildiriyor. Yukarıdaki hastalıklara ek olarak örneğin inme hastalarının yüzde 10’unda inme öncesinde baş ağrısı görülebiliyor.

 Tedaviye rağmen düzelmeyen baş ağrıları: Kafa içinde yer kaplayan lezyonlar, tümör, kafa içi basınç artışı, merkezi sinir sistemi enfeksiyonları gibi beyinde yapısal olarak değişiklik, iritasyon yapan pek çok hastalık dirençli baş ağrısı şeklinde görülebiliyor.

 Baş ağrısının hep aynı bölgede olması: O bölgede yer kaplayan lezyon sonucu ortaya çıkabiliyor.

 Yüksek ateş, uyku hali, kafa karışıklığı veya vücut döküntüsünün eşlik etmesi: Menenjit beyni çevreleyen zarların, ensefalit ise beyin dokusunun enfeksiyon etkenleri ile oluşan iltihabi hastalığıdır. Bu hastaların hemen tamamında giderek şiddeti artan baş ağrısı görülüyor. Baş ağrısı ile birlikte yüksek ateş, halsizlik, uyku hali olması mutlaka beynin enfeksiyondan etkilendiğini akla getirmeli. Merkezi sinir sistemi enfeksiyonları da ölümcül olabilen ya da sakatlığa yol açabilen hastalıkları oluşturuyor.

 

 

 

 İleri yaşta yeni başlayan baş ağrıları: Temporal arterit, 50 yaş üstü bireyleri etkileyen tehlikeli bir hastalık. Orta veya şiddetli, gittikçe artan baş ağrısına, halsizlik, eklem ağrıları, görmede azalma, çiğnerken yorulma gibi semptomlar eşlik edebiliyor. Erken tedavi edilmemesi kalıcı görme kaybına ve beyin hasarına yol açabiliyor. Yine ileri yaşlarda ortaya çıkan baş ağrıları beyin damar hastalıkları ve beyin tümörlerini akla getirmeli.

GELİŞİGÜZEL ALINAN İLAÇLAR HASTALIĞI ŞİDDETLENDİREBİLİR

Tehlikeli hastalıkların ortaya çıkardığı baş ağrıları, ağrı kesicilere pek fazla yanıt vermiyor. Yine de bazı ağrılarda geçici düzelme ya da ağrı şiddetinde azalma sağlayarak kişinin doktora başvurmasını, dolayısıyla tanı ve tedavisini bir miktar geciktirebiliyor. Bir diğer önemli tehlike ise beyin  kanamalarında, örneğin bazı kanı sulandırıcı etkiye sahip ilaçların kanamayı şiddetlendirmesi. Dolayısıyla bu tür baş ağrılarında kişilerin kendilerince çözüm arayışına girmek yerine bir an önce doktora başvurmaları gerekiyor. Günümüzdeki modern teknolojik cihazlar sayesinde baş ağrısına yol açan nedenler kolaylıkla tespit edilebiliyor.