Cari Açığın Nedeni Merkez Bankası

SETA Ekonomi Direktörü Pof. Dr. Erdal Karagöl Türk Ekonomisinin cari açık sorununun Merkez Bankası’nın (MB) 2010 yılına kadar sürdürdüğü yüksek faiz düşük kur politikasının bir sonucu olduğunu söyledi.

SETA Ekonomi Direktörü Pof. Dr. Erdal Karagöl Türk Ekonomisinin cari açık sorununun Merkez Bankası’nın (MB) 2010 yılına kadar sürdürdüğü yüksek faiz düşük kur politikasının bir sonucu olduğunu söyledi. “Merkez Bankası’nın 2010 yılına kadar sürdürdüğü yüksek faiz düşük kur politikası cari açığın en önemli nedenidir” diyen Karagöl, bugünkü MB yönetiminin ise farklı enstrümanlar kullandığını vurguladı.
Anadolu Fikir Platformu’nun (AFP) 2011’in son akşamında iki önemli konuğu vardı. Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Ekonomi Direktörü Prof. Dr. Erdal Karagöl ile Gazi Üniversitesi Uluslar arası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. M. Akif Okur önce 2011’i değerlendirdi, sonra ise 2012’ye dair öngörülerde bulundu.
Türk Ekonomisinin Yapısal Sorunları Var
İhtiyaç Akademi’nin Ankara Kocatepe’deki merkez binasında yapılan söyleşide konuşan SETA Ekonomi Direktörü Prof. Dr. Erdal Karagöl son yıllarda Türkiye’nin başını oldukça ağrıtan cari açık sorunu üzerinde durdu. Türkiye’nin yapısal sorunları bulunduğuna dikkat çeken Karagöl, Türkiye’nin ara mal ve enerji ithalatı yapmak zorunda olduğunu ancak en azından Türkiye’de üretilebilecek ara girdi malların Türkiye’de üretilmesiyle ilgili çalışmalar yapılması gerektiğini vurguladı.  
Türkiye’de bütçe açığının ve cari açığın GSYİH’ye oranının sıkıntı yaratmadığını belirten Karagöl, “Yunanistan 2020’de kamu borcu stokunun GSYİH’ye oranının yüzde 120 olacağını tahmin ediyor. Türkiye’nin 2011 itibariyle kamu borcunun GSYİH’ye oranı ise yüzde 39,8. Maastricht kriterlerinin bile altında bütçe açığına sahibiz. Cari açığın finansmanında sıkıntı yaşamıyorsak, problem yaşamıyorsak demek ki cari açık sürdürülebilirmiş. Hükümetin odaklandığı nokta şuan cari açıktır. Sektör sektör ekonomiyi inceleyip ithal ettiğimiz ara malları azaltacak çözümler üretmemiz gerekiyor. AR-GE’ye GSYİH’den ayırdığımız payı arttırıp katma değeri yüksek ürünler üretmemiz lazım. Böylelikle cari açık azalır. Merkez Bankası’nın 2010 yılına kadar sürdürdüğü yüksek faiz düşük kur politikası bugünkü cari açığın en önemli nedenidir.” dedi.
Türkiye’nin Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin ile yarıştığına değinen Prof. Karagöl, şunları kaydetti: “İhracatımızın yüzde 45’ini AB ülkelerine yapıyoruz. O yüzden orada yaşanacak sıkıntılar bizi etkiler. Yunanistan, İspanya, Portekiz’in krizden çıkması lazım ancak bu ülkeler Euro bölgesi ülkeleri olduğu için krizden tek başlarına çıkamazlar. AB’nin diğer ülkeleri Yunanistan’ın batmasına müsaade etmezler.”
Beklentilerin Üzerinde Büyüdük
“Bu yıl yüzde 4.5 büyüme öngörülmüştü fakat yüzde 8 büyüdük. Kötü senaryolara hazırlanıyoruz ama daha iyi neticeler alıyoruz.” diyen Erdal Karagöl, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ekonomi ısındı, biraz yavaşlamamız lazım diyenlere katılmıyorum. Yüzde 6’nın üzerine mutlaka çıkmamız lazım ki hedeflerimize ulaşabilelim. AB’ye ihracatımız artıyor. Bu ülkelerden gelen küçük taleplere cevap verebilecek esnek bir yapımız var. Rekabet gücümüz yüksek. Bu dönemlerde bile AB’ye ihracatımız artıyor. Türkiye kredi derecelendirme kuruluşlarından daha önce alması gereken, hak ettiği notları şimdi alıyor. Ortadoğu, Afrika muazzam potansiyeller sunuyor. Buralar istikrarlı hale gelince bu bölgelere yoğunlaşmamız lazım. Bu bölgelere yakın olmamız büyük bir avantaj. İngiltere Londra’yı kaybetmek istemiyor. Çünkü gelirinin yüzde 30’unu buralardaki finansal piyasalardan sağlıyor. Ortadoğu’daki gelişmeler iyiye giderse İstanbul’u finans merkezi haline getirebiliriz.”
Dünya, Hegemonik Bir Geçiş Süreci Yaşıyor
AFP’nin ikinci konuşmacısı olan Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doç. Dr. M. Akif Okur ise yaptığı konuşmada, bugün dünyanın bir hegemonik geçiş süreci yaşadığına dikkat çekti. Okur, ABD’den önceki hegemonun İngiltere olduğunu belirterek şunları söyledi: “1800’lerde başlayan 1900’lere kadar devam eden süreçte, İngiltere hegemonyasını kaybederken iki büyük savaş yapar. Bir bakar ki hazinesi boşalmış, ahlaki sıkıntılar yaşamış. Anlar ki esas düşman Afrika’da savaştığı kişiler değil, yanı başındaki ülkeler. ABD son yıllarda 1. ve 2. Irak savaşlarını yapmıştır. Afganistan’a savaş açmıştır. Bu savaşların ekonomik ve ahlaki maliyetleri çok yüksektir. ABD’li stratejistler ABD ile Çin’in ancak 2040’ta mukayese edilebileceğini düşünüyorlardı. IMF’e göre Çin, 2016’da dünyanın en büyük ekonomisi haline gelecek.”
2011 yılında Arap Baharı ile ABD’nin Irak’tan çekilmesinin dikkat çeken iki önemli olay olduğunun altını çizen Doç. Dr. Okur, demokrasinin temel değer olarak kabul edildiği ülkelerin 2008 ekonomik kriziyle birlikte seçilmiş yönetimlere kapıyı gösterip yerine Avrokratları getirdiğini söyledi.  
Okur, Türkiye’nin sürekli büyüdüğünü o yüzden bunun bazı AB ülkelerini rahatsız ettiğini ifade ederek şunları söyledi: “Türkiye sürekli büyüyor. Türkiye’nin AB’ye girmesi demek, AB’nin önde gelen ülkelerinin 50 yıldır büyüttükleri sistemi Türkiye’ye teslim etmesi demektir. AB’ye girmemiz durumunda Almanya, Fransa ve İngiltere’nin yanında biz 4. sacayağını oluşturacağız. Rusya’nın AB’ye girmesi ile Türkiye’nin AB’ye girmesi arasında jeopolitik olarak hiçbir fark yok. Günter Verheugen Ortadoğu’ya ulaşmakta sıkıntımız var diyor. Güven veremiyoruz diyor. Türkiye bu anlamda kilit bir ülke çünkü tümünde olmasa da Arap ve Ortadoğu ülkelerinin büyük bir kısmında kredisi var.”


Osman Timurtaş-Ankara

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.